8 Eyl 2010

İstanbul'a Gittik Beraber, Türlü Maceralar da Yaşadık


okurum, okurum! sevgili okurum. sanırım sonunda yazıcak gücü buldum. ben istanbuldan döneli 2 hafta oluyo ama yazalım bakalım bi istanbul postu be ya!

madridden sonra sıkılmış portakala döndüm adeta. madridde dur durak bilmeden gezmelerim, geceleri içmeler, dışarı çıkmalar derken ankaraya gelince kendimi sudan çıkmış balık misali mal hissettim. sıkılıyodum, ağlıyodum. yapacak bi şey yok sonuçta ankarada. arkadaşlarımın hepsi tatilde... denizli bi tatile gidememişim, deniz hasretim tepe noktalarını çoktan aşmış. istanbulu da özlemişim, çokçana. hem de uzun zamandır görmediğim capon orda. ne yaptım? döndükten 10 gün sonra atladım trene istanbula gittim. inatçı hardal eşliğinde.

ah be okur, biz ankaralılar böyleyiz işte. ankarayı severiz aslında, bakma bok attığımıza ama istanbul bi başka memleket. ankarada olmayan herşey mevcut. deniz var herşeyden önce. hiç bişi bulamıyosan git deniz kenarında otur. öyle bi yer. ankarada gitsen gitsen nereye gidiceksin ki? or-an'a zaten gelme. dağ başı, kurt falan iniyo kışın. bu denli sapkın. o yüzden istanbul bize cennet. cennetten öte. bir de içinde sevdiklerin varsa, hah yeme de yanında yat.

döneli uzun zaman olduğu için gün gün ne yaptık detaylı hatırlamıyorum. ilk gün sinsi ketçapla buluştuk ettik, kanyona gittik. sonra caponun gelmesini bekledik vs. daha sonra da kendimizi gece dışarı attık zaten. bi de şu uğurkan erez denen adamı gördük falan. kalabalık bi grup olduk daha sonra küçük beyoğlunda. 3 gece çıktığımız gecede bi anda 8-9 olduk. hoş bi geceydi, sohbet ettik uzun bi süre. ramazana aldırmayan gönlüm hafif de içti tabi. ama orası istanbul, nolucağı belli olmaz. sınırı da çok aşmadık. hoş bi tebessümle evimize döndük daha sonra.

ertesi gün sıcaklardan bunalan bünyeler olarak kendimizi buz müzesinde bulduk. ha öncesinde itü'de kahvaltı yaptık, evet. nası özlemişim üşümeyi... kat kat giyinmeyi... bundandır ki dün gece çorap giyince pek bi sevindim mesela. neyse, daha sonra ne yaptık inan hatırlamıyoru okur. gece dışarı çıktık. ama gece güzel başlaması ve devam etmesine rağmen olaylı sonlanınca, şalterler attı bizde. evde sabaha kadar sinir harbi yaşadık. kendi içimizde olayın sebeplerini bulmaya çalıştık. çooook geç yattık çok. fazla geç. ertesi gün ebleklik yaşatacak kadar.

bi sonraki gün geldiğinde bebek'e gitme kararı aldık, yola koyulduk. bebek starbucks iyidir iyiiii. saat 5.30da bi arkadaşımızı taksimden uğurladıktan sonra taksimde durmaya devam ettik. Claire de Lune ile buluştuk... yeriz ki biz onu. ardından ben başka biriyle buluşmak üzere yanlarından kalktım ve önceki gecenin sinirini oluşturan insanın yanına gittim. ha neden gittim orası da ayrı olay... intikam, baldan tatlı intikam... planın sadece başlarıydı... nihıhoohhah.

son güne geldiğimizde, capon staj yaptığı için onsuzduk. bi ara öğle yemeğine yanına gittim hatunun. daha sonra da eve gelip pinekledim. en sonrasında fotoğraf çekicem ben yeaaa! diyerek atladım vapura. şehirden ayrıldığıma mı üzüleyim, arkadaşlarımdan mı bilemedim. gözyaşlarım sel oldu. hatta kadıköye indiğimde hala ağladığımı gören bi mendilci çocuk kendi çıkarları doğrultusunda "abla ağlama ya, bi mendil vereyim" bile dedi... en son trene binerken bile ağlıyodum artık siz düşünün. zaten o trenin son düdüğü istanbulun bir kez daha bitişiydi...

elbet gidicem bir daha... ancak bu istanbul çok tatlıydı be okur!

not: detaylar cidden hatırlanamadığı için bu kadarcık bi post çıktı. idare ediverin gari!

2 insan evladı "Durun siz kardeşsiniz!" demiş:

dyq dedi ki...

ne çok gezdin bu yaz CamentA be :D

...camenta... dedi ki...

ahah, dün de kapadokyadaydım, buna ne diyosun :p